Asgari Ücrette Asgari Büyüme

1 Temmuz 2017 itibari ile KKTC’de asgari ücret 2,175TL. 6 Ay’da bir yapılan bu artış  gazetelerin gündemini birkaç günlüğüne meşgul etti…

Son senelerdeki en ciddi artış olmasına rağmen asgari ücretli memnun olmadı.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarından memnuniyetsizlik çıkması normal. Çünkü genel hatlarıyla ilgili komisyon üyelerinin de eli kolu bağlı.

Yapılacak olan artışın Devlet Bütçesi’ne paralel olması şart. Aksi halde TC ile yapılan Mali Protokol ve beraberinde verilen sözlerin tutulması imkansız.

Bu yüzden  herhangi bir komisyondan ülkenin dengelerini değiştirmesini beklemek haksızlık olur.

Aşağıda tarif edeceğimiz üzere KKTC’de ekonomisindeki genel durgunluk son 10 senedir değişmemiştir. Sorunun temelinde de KKTC’nin istikrarsız politik yapısı vardır.

Asgari Ücret Neden Bu Kadar Önemli?

Ülkenin bir bütün olarak kazancı, işçisiyle ve işvereniyle emek vererek yarattıkları bir pastadır. Asgari ücret ise bu pastayı dilimleyen bir bıçak görevi görmektedir.

Asgari ücret analizi yapılırken hem pastaya hem de dilimlere bakmadan doğru bir resim ortaya çıkmayacaktır.

Eğer ülkede refah azalıyorsa dilimlerin de ufalması normaldir. Refahı arttırıcı önlemlerin alınması elzemdir.

Diğer tarafta, pasta büyürken dilimler gittikçe ufalıyorsa sorun refah değil eşitsizliktir. Eşitsizlik sorunu, sanılanın aksine çözülmesi çok daha zor bir meseledir.

Refah ve eşitsizlik tedavileri çok farklı iki sorundur. Bu yüzden tespit doğru yapılmalı.

Asgari Ücret 10 Senede 10 Dolar Arttı

KKTC’nin gerçek nüfusu nedir sorusuna dahi net bir yanıt alınamazken ekonomik bir teşhis yapmak güç. Elimizde doğruluğuna inanabileceğimiz kısıtlı veri var.

Kısıtlı verilerin birinci kaynağı asgari ücret oranları. Resmi gazetede yayınlanıp uygulamaya giren bu oranların Sosyal Sigorta Sistemi ve Devlet Bütçesi ile beraber işleme konulması asgari ücret uygulamasına güvenimizi arttırmaktadır.

Diğer tarafta, KKTC’nin dış ticaret hacminin %90’ına sahip TC’deki asgari ücret ile kıyaslama yapılması KKTC’deki gidişatın göreceli olarak nasıl olduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır.

Görmeyi beklediğimiz tablo, en büyük ticari partnerimiz zenginleşiyor ve asgari ücretini arttırıyorsa, bizim de bu paralelde refahımızın artması ve asgari ücretin yükselmesidir.

Bu bağlamda cevap bulunması gereken soru: KKTC’nin en büyük ekonomik partneri olan Türkiye Cumhuriyeti kendi asgari ücretlisine nasıl bir refah artışı sağladı. Aynı dönemde KKTC’de durum ne oldu?

Dolara endekslediğimiz asgari ücret oranlarının TC ile kıyasla gittikçe düştüğü aşikardır.

Türkiye’de 2007’de aylık 394 USD olan asgari ücret 2017 yılına gelindiğinde 501 USD’ye arttı.  Asgari ücretli çalışan 10 senede 107 dolarlık alım gücü  artışı yaşadı. Diğer bir değişle asgari ücretli çalışanın alım gücü %25 arttı.

 

Aynı dönemde KKTC’de asgari ücret 603 USD’den 613 USD’ye arttı. Yani 10 senenin karşılığı 10 USD oldu. Asgari ücretli çalışanın alım gücü  yerinde saydı

 

Son 10 senede sayısız defa sendikalar demeçler verdi, işvereler maliyetlerden şikayet etti ancak asgari ücretlinin alım gücü sabit kaldı.

 

Yerinde saydı demek aslında iyimser bir söylem. Amerikan Doları aynı sürede %18 değer kaybetti, 10 sene öncenin 600 Doları ile bugünkü 600 Dolar aynı alım gücüne sahip değil.

 

Türkiye ile KKTC arasındaki bu fark ülkenin ekonomik gidişatından dolayı mı? Yoksa gelir adaletsizliğinden mi?

 

Sorun Pasta’nın boyutu mu? Yoksa dilimleri mi?

 

 

 

Toplum Olarak Yerimizde Saydık

KKTC ekonomisi ile ilgili ikna edici verilere ulaşmak güç. Bu yüzden herhangi bir ekonomik teşhis yapılacağında bilginin nasıl toplandığını da incelemek önemli.

KKTC’nin gümrük kapılarından elde edilen vergi yerel gelirlerin dörtte birine denk gelmektedir.

KKTC Devlet Bütçesi’nde bu kadar önemli yer tutan, ve her bir vergi hesaplaması Devlet’in gümrük memurlarının gözetiminden geçen ithalat rakamları genel gidişatla ilgili nispeten iyi bir göstergedir.

İthalat rakamlarının ayrıca önemi, zengin-fakir farketmeksizin, ülkenin bir bütün olarak dünyadan ne kadar mal aldığımızı ölçmesidir.

Pastanın dilimi kadar pastanın büyüklüğünü ölçmek de bu yüzden önemlidir.

Peki son 10 senede ülkedeki pasta ne kadar büyüdü?

2007 yılında Türkiye’nin 100 liralık ithalatı, 2017 yılında 117 lira oldu. %17’lik bir ithalat artışından söz edebiliriz. Aynı dönemde asgari ücret %25 arttı.

TC’de pastanın dilimleri pastadan daha hızlı büyüdü. Asgari ücret artışı ithalat’tan %8 daha hızlı gerçekleşti. Toplum zenginleştikçe asgari ücretli de bu zenginleşmeden daha büyük oranda hakkını aldı.

Aynı dönemde KKTC’nin 100 liralık ithalatı, 2017 yılına gelindiğinde 101 lira oldu. Toplum olarak dünyadan aldığımız ürün yerinde saydı. Asgari ücretli çalışanın da kazancı artmadı.

KKTC’de ne pasta büyüdü ne de dilimleri.

Bu rakamlardan çıkarılacak ilk ders: Türkiye de KKTC de  toplumun alım gücü ile orantılı olarak asgari ücretleri belirledi.

TC’de asgari ücretin,  KKTC’de olduğu gibi, ilgili tespit komisyonu toplanmadan ne kadar artacağının belli olduğunu söyleyebiliriz.

Bizi esas düşündürmesi gereken KKTC ekonomisinin bir bütün olarak yerinde sayması oldu.

KKTC’nin pastası nasıl büyüyecek: Yeni Ekonomik Düzen

KKTC olarak son 10 senede asgari ücretlimizin alım gücünü 10 Dolar arttırabildik. Sebebi toplum olarak da son 10 senede yerinde saymamız. Hatta enflasyon ile birlikte geri gitmemizdir.

Ülke sınırları içerisinde alım gücünü arttırmanın 2 yolu vardır. Bu yollardan birisi için mazaretimiz var ancak diğeri için hiçbir mazeret yoktur.

Ertelemek için Mazeretimiz Olmayan Çözüm – Yeni İşletmeler Desteklenmeli

Dünya Bankası tarafından 2008 Finans Krizi sonrasında yapılan araştırmalarda, yaratılan her yeni 10 işten 8’ini ‘’Yeni İşletmeler’’ yaratmakta. Kalan 2 işi ise Kamu ve Eski Büyük işletmeler oluşturmaktadır.

Benzer şekilde Avrupa Birliği de ekonomik durgunluktan çıkış reçetesini girişimciliğin önünü açmakta buldu. AB 2013 yılında aldığı yeni işletmeleri desteklemeye yönelik ‘’2020 Girişimcilik Aksiyon Planı’’nı devreye soktu.

Avrupa Birliği’nin tespitleri Avrupa’ya özel değil. Türkiye’nin de refahında ciddi artış yaratan yeni işletmelerin 3 basamakla desteklenmesi en uygun tedavi yöntemidir.

Birinci Basamak – Yeni işletmelerin ayakta durabilmesi için finans ve eğitim olanaklarının sunulması. KKTC Ekonomi Bakanlığı’nın yürüttüğü Esnaf Kredisi Programları ve Girişimcilik Eğitim Programları KKTC imkanlarının çok üzerinde fayda sağlamaktadır.

İkinci Basamak  –  Yeni işletmelerin önündeki bürokratik engellerler kaldırılmalı. KKTC bu kriterde tam anlamıyla sınıfta kalmakta. Durumun ne kadar vahim olduğunu anlamak için çok basit bir örnek yeterli.

Dünya Bankası’nın belirlediği İş Yapma Kolaylığı Endeksine göre son sırada yer alan, yani Dünya’daki en iş yapılamaz ülke olan, Somali’de yeni bir işletme 9 Prosedür ile kurulurken, KKTC’de benzer bir işletme 16 Prosedür ile kurulmakta.

Sınıfın en kötüsünden fersah fersah geride olmak kabul edilemez olduğu kadar da anlaşılabilir bir durum.

Bürokratik engellerin kaldırılması mevcut 10 Bakanlık arasında uzun vadeli ve de koordineli bir çalışma gerektirmekte.

Ortalama hükümet ömrü 1 sene olan, kronik erken seçim hastalığına sahip KKTC’de bürokrasinin kör düğüm olması şaşılmaz. Yasama ve Yürütme Sistemi bir bütün olaran değişmedikçe de bürokratik engellerin azalacağına inanmak güç.

Üçüncü Basamak  – Yeni İşletme kurma ‘’Kültür’’ünü kazandırmak. KKTC’nin büyük devlet ekonomisinden nemalanan ufak çıkar çevreleri işletmeci olmaya kötü bir ünvan kazandırdı. Bu da yetmezmiş gibi yenilerin önünü kesmek üzere ciddi çalışmalar içerisine girdi.

Üçüncü basamakta tablo tamamen karamsar değil…

Türkiye ile yapılan Mali Protokol çerçevesinde hayata geçen Rekabet Yasası ‘’Ben Tek Olayım’’ zihniyetindeki işletmelerin önüne bir engel olarak çıkmakta.

Diğer taraftan doğruları yapan yeni işletmelerin sosyal medya ortamında süratle yüceltilmesi Yeni İşletmecilere motivasyon sağlamakta.

Her tür kültür değişiminde olduğu gibi, İşletmeci Olma Kültürü’nün de devreye girmesi de zaman alacaktır.

Bu kültürün değişmesindeki esas görev yeni nesile düşmekte. Dünya’ya devamlı bağlı yeni ‘’Mobil Nesil’’ haksızlığa sesini daha rahat çıkartıyor. ‘’Ben Tek Olayım’’cılar yerine ‘’Yeni İyiler’’ böylece gelecektir.

Yeni İşletmelerin önünün açılmasında reçete belli, mazaretimiz yok. Tek eksiğimiz siyasi istikrarın yakalanması.

Mazeretimiz Olan Çözüm – KKTC’ye Yeni Satış Kanalları Kazandırılmalı

KKTC’nin tanınmamışlığı ve tanınmaması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları beraberinde yurtdışı ile ticaret yapmayı güç kılmakta. Ancak imkansız değil…

Diğer her tür bürokratik engelde olduğu gibi BM’nin kararları da KKTC’li işletmecilerin sırtında ilave bir maliyettir. Direk uçuşların olmaması, ülkeler arası gümrük fon ve vergilerinden muafiyet alınanaması gibi sorunlara yol açmaktadır.

Ticaret’in sadece para olmadığını, kültürel bağların da fiyatlar kadar önemli olduğunu kavramak lazım. Tanınmışlığın ve de Avrupa Birliği’nin olanaklarına rağmen Güney Kıbrıs’ın en büyük 3 ticari partneri Yunanistan, Rusya ve İngiltere’dir.

Kuzey Kıbrıs’ta da faydalandığımız benzer kültürel bağlar mevcuttur. Anavatan Türkiye’ye ilaveten Hellim üreticilerimiz Körfez Ülkeleri’ne ciddi miktarlarda Hellim ihracatı yapmaktadırlar. Bu ikili ilişkilerde şüphesiz kültürel yakınlıkların oynadığı rol büyüktür.

Bir diğer önemli ticaret partnerimiz Birleşik Krallık’ta ise 200 Bin Kıbrıslı Türk yaşamaktadır. Merkezi Lüksemburg’da yer alan Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın 1994 yılında Kuzey Kıbrıs’ın Gıda Sertifikalarını tanımama yönünde aldığı karar Birleşik Krallık’a ihracat kanalını tıkamıştır.

ABAD’ın Orams ailesi aleyhine 2009 yılında aldığı bir diğer karar ise İngiliz Vatandaşlarının KKTC’ye olan ilgisini ciddi ölçüde azaltmıştır.

ABAD’ın Birleşik Krallık Mahkemeleri’nin üzerinde yer alan posizyonu 2019 yılında son bulacak. Brexit ile birlikte Birleşik Krallık mahkemeleri artık davalarını ABAD’a havale etmek zorunda kalmayacak.

2019 ve sonrası için ciddi bir çalışma yapılmalı ve hem Gıda ürünleri hem de Emlak yatırımları için Birleşik Krallık ile KKTC arasında zayıflayan bağlar güçlendirilmelidir.

Ayrıca hatırlatmakta yarar vardır ki, hem 1994 yılındaki hem de 2009 yılındaki ABAD kararlarından önce İngiliz Mahkemeleri Kuzey Kıbrıs yanlısı kararlar vermeye daha yakındılar. Bu sebepten ötürü istediğini alamayan Güney Kıbrıs her iki davayı da Avrupa Birliği’nin en üst hukuk mercii olan ABAD’a taşımışlar ve lehte kararlar aldırmayı başardılar.

Dünya ile ticaretin olmazsa olmazı bankacılık sektöründe ise durum daha olumlu. Halihazırda KKTC Merkez Bankası üzerinden tüm dünya ile para alışverişimize imkan tanıyan IBAN sistemine entegreyiz.  Ayrıca genç ve de eğitimli bir nüfusumuzun olması özellikle bilişim sektörünün önünün açılmasını sağlayacaktır.

Ya doğru olan bilinmiyor ya da uygulanmak istenmiyor

Yıllar içinde kör düğüm olan sorunların çözülmesi için uzun dönemli koordineli çalışmalar yapılmalı. Ortalama 1 yıllık hükümet ömrü olan Bakanların ve her an erken seçim telaşında olan Milletvekillerinden uzun vadeli planlara odaklanmalarını beklemek saflık olacaktır.

Kimin Bakan kimin Milletvekili olacağından ziyade, o pozisyona gelenlerin sadece işlerine odaklanacakları bir sisteme ihtiyacımız vardır.

Amerikanın en büyük ekonomik refahı yaşadığı dönemde Ronald Reagan’a İngiltere’nin en büyük refah artışı yaşadığı dönemde Margaret Thatcher’a danışmanlık yapan Nobel ödüllü Ekonomist Milton Friedman’ın sağlıklı bir seçim sistemi için tavsiyesi çok açık:

‘’Seçimle hizmet verecek herkesin, bir daha seçilmemek üzere, kısıtlı bir süre ile hizmet vermelidir. Böylelikle seçilen sonraki seçim yerine seçilirken verdiği vaatleri yerine getirmek ile meşgul olacaktır.’’

8 Ay sonra yapılacak seçimde böyle bir değişikliğin yapılması için ne meclisin içindeki iktidar ve muhalefet, ne de mecliste temsil edilmeyen partilerin böyle bir teklifle gelmemesi düşündürücü.

Ya doğru olanı bilmiyorlar yada doğru olanın yapılmasını teklif bile etmiyorlar. Hangisinin daha kötü olduğuna siz karar verin.

KKTC’nin ekonomik tedavisi gayet nettir, ancak uygulayacak irade eksiktir…